18 Ağustos 2011 Perşembe

Denemelerim - 2




   Aşk... Bu kadar büyük bir anlam için sadece 3 harf. 3 koca asır sürer belki anlatması fakat bunu 3 minik harfe sığdırmışlar. Nedir bu aşk? Evet yaşayan birisi olarak tarifini yapmayı deneyeceğim.

   Öncelikle klasikleşmiş bir tarif var hepimizin bildiği üzere. Karnın ağrır, heyecanlanırsın, kalbin küt küt atar falan filan... Bu mudur yani? Aşk dediğin o karmaşık şey, o duygular yumağı bu kadar basit midir? Aşık olduğumu anlamam için ya da aşık olmam için illa karnım mı ağırmalı? Karnı ağırmayan, kalp atışı hızlanmayan aşık değil mi yani?

   Peki tam olarak nedir aşk? Şimdi fazla mı şiirsel olacak bilemiyorum ancak bence aşk tam olarak karşındakine duyduğun koşulsuz şartsız sevgidir. Yokluğunda özlemendir. Onun kokusunu duymandır o yokken, dokunuşunu hissetmen, sesini duymandır. Bakışıyla yanmandır.

   Yanmak dedim ama nedir bu yanmak tam olarak? Nasıl yanılır ki? Yanmaktan kastım nedir? Şudur kastım efendim, sıcak basar seni, terlemelisin ama terleyemezsin bile. Bazen kaskatı kalırsın. Dudakların kurur, dilin kurur, ağzın uyuşur... Nedendir bilinmez bir anda susarsın. Sadece derin bi istek belirir içinde: Gözlerine bakma isteği. Her bir parçasını sonsuza kadar seyretme isteği.

   Ve yanarsın, ölümüne kadar yanmak olsa bile anlamı aldırış etmezsin. Böyle yapmamış mıydı pervane böceği? Böyle yapmamış mıydı Mecnun? Bu değil miydi yolu bu işin? Yanmadan, acı çekmeden ne kazanabilirdin ki? Güzelce yoğrulacaksın bunun ateşinde, gönlünden yani ta en içeriden bir ateş yakacak seni, kor edecek tüm benliğini. Sonra o kordan bir şey kalacak geride, aşkın olacak o şey. Çünkü aşk, tüm benliğin gittikten sonra geriye kalandır. Aşıksan "Ben" yoktur artık. Ya "Sen" vardır ya da "Biz".

   En sonunda mutlak "Biz" çıkar ortaya. Senden benden arınmış bir dünya. Bizlerden oluşan ve her bizin senden ve benden oluştuğu bir dünya. Ne yalnızlık var ne tekillik. Ne az var ne çok. Biz yeterli çünkü. Az değil ama çok da değil. Yeterli. Bir hayatı doldurmasına rağmen çok değil asla ve bir kalbe sığmasına rağmen az değil asla.

   Aşk garip bir şey. Sadece o an içinde olan bilir. Önceden aşık olan anlayamaz şimdi aşık olanı ve şimdi aşık olan bilemez önceden aşık olanların hissettiklerini. Aşık olun ey insanlık. Herkes aşık olsun. Herkes bunu yaşasın.

   Kendinize iyi bakın. Takipte kalın.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Denemelerim - 1




   Bu serimde yazdığım denemeleri paylaşacağım sizlerle. Kusurlarım olursa affola. İlk konum özgürlük.

   Özgürlük, özgürlük ve yine özgürlük. Dünyanın her yerinde ortak olan ve kullanılan bir kavram. Ortak olan dediysem isim olarak ortak. Peki nedir bu özgürlük tam olarak? Herkesin kendi tanımı var, herkesin kendine göre bir özgürlük kavramı var ve herkes bu kavramı kendi amaçları doğrultusunda değiştirerek kullanıyor. Kimi sömürgeleştirdiği halklara "Sizlere özgürlüğünüzü veriyorum." diyor kimiyse "Özgürlük!" diyerek ölüyor.

   Özgürlük deyince benim aklıma ilk olarak o inanılmaz sahne geliyor. Braveheart filminin son sahnesi. William Wallace işkence görmektedir ve son nefesini verirken "Freedom!" diye bağırır. Özgürlük işte bu sahneyle başlar aklımda parlamaya.  Şimdi benim yani bu kavramdan bir çıkarı olmayan bir kişinin özgürlük anlayışına gelelim.

   Benim için özgürlüğün en kısa tanımı şu cümledir: Rahatsızlık sınırını aşmayacak her türlü eylem. Peki nedir bu rahatsızlık sınırı? Hani klasik bir sözü vardır; genelde liselerdeki felsefe hocalarından her zaman duyulur, "Eylemleriniz başka bireyleri rahatsız edene kadar özgürsünüzdür." diye. İşte bu durumun kısa adı benim için "Rahatsızlık Sınırı". Bunu aşmamak önemli. Bunu aşmadığımız sürece yaptıklarımızda tamamen özgürüz. Ben kimseyi rahatsız etmiyorsam müzik dinlememin ne zararı var? Ya da kimse rahatsız olmuyorsa izlediğim filmler kime zarar verir? Eğer başkalarını düşünerek eylemlerimi seçiyorsam ve bunun sonuçları sadece bana etki ediyorsa işte o zaman ben tamamen özgürümdür.

   Birde klasik bir şey vardır "Aklınızın alabildiği kadar özgürsünüz." diye. Bu söz çok hoşuma gider ancak bunda hem katıldığım hem de katılmadığım yönler var. Mesela aklı özgür olmadığı konusunda sınırlandırılmış birinin özgürlüğü yok mudur yani? Bir köle düşünelim, ömrü boyunca özgür olmadığı konusunda azar işitsin, bu ona empoze edilsin. Şimdi kim kalkıp bana bu bireyin, bu kölenin aslında özgür olmadığını söyleyebilir? Bu kölenin hakları olmadığını kim söyleyebilir? Dahası bu bireyin bir köle olduğunu kim söyleyebilir? Aynı köle, kendisine her gün "Sen özgürsün." dense fakat ayaklarındaki zincirlerden kurtulamasa özgür müdür? Onun için kim özgür diyebilir şimdi? Bu yüzden köle örneğini seçtim.

   Özgürlük güzel şeydir ancak çokta karışıktır. Zaten bu yüzden herkes onu istediği tarafından çekerek kendi pis işleri için bir kılıf olarak kullanıyor ya. En iyisi kendimiz için bir özgürlük kavramı oluşturmak ancak bu özgürlüğün başkalarının özgürlüğünü aşmamasına dikkat etmek.

   Kendinize iyi bakın. Takipte kalın. :)